GİRİŞ
1.
İşlenen fiilin haksızlık teşkil
etmesi failin cezalandırılabilmesi için yeterli midir?
Cevap: İşlenen fiilin haksızlık teşkil
etmesi failin cezalandırılabilmesi için gerekli ve fakat yeterli değildir.
Ayrıca işlediği bu fiilden dolayı kusurlu sayılabilmesi de gerekir. Kusur ceza
sorumluluğunun esasını oluşturmaktadır. Zira ceza hukukunda “fiil olmaksızın
haksızlık olmaz, haksızlık olmaksızın kusur olmaz, kusur olmaksızın ceza olmaz”
kuralı geçerlidir.
2.
Ceza Hukuku’nda “kusur” genel olarak
ne anlama gelmektedir?
Cevap: Kusur, işlediği haksızlıktan dolayı
fail hakkında kınama yargısında bulunulabilmesini ifade etmektedir.
KUSURLULUK
VE KUSURUN KONUSU
3. Türk
Ceza Kanununa göre haksızlık ve kusur arasndaki fark nedir?
Cevap: TCK, haksızlığı ve kusuru
birbirinden kesin bir şekilde ayırmıştır (m. 30, 40/1). Haksızlık hukuk
düzeninin davranış normlarıyla yasakladığı fiilleri ifade etmekte, hukuka
aykırılık çerçevesinde yapılan incelemeyle böyle bir fiilin bulunup bulunmadığı
araştırılmaktadır. Bu tespit, fail dikkate alınmaksızın, objektif olarak
yapılmaktadır. İşlenen fiilin fail bakımından değerlendirilmesine geçildiği
sırada karşımıza kusur çıkmaktadır. Kusur suçun yapısında, tipiklik ve hukuka
aykırılık unsurundan sonraki üçüncü sırada incelenmektedir. Buna göre, cezai
sorumluluk için failin tipikliğin maddi ve manevi unsuru ile hukuka aykırılık
unsurunu gerçekleştirmesi yeterli değildir. Ayrıca işlemiş olduğu bu fiilden
dolayı fail hakkında bir kınama yargısında bulunulması da gerekmektedir.
4. Ceza
Hukukunun konusunu oluşturan kusurun kınama ile olan ilişkisi nasıldır?
Cevap: Ceza hukukunun konusunu oluşturan
kusur, fail hakkında yapılan kişisel kınama yargısını ifade etmektedir.
Kınamanın sebebi ise failin norma uygun davranabilecek, hukuka uygun hareket
edebilecek durumda olmasına rağmen, hukuka aykırı davranışı tercih et- mesi,
hukukun kendisinden talep ettiği şekilde davranmamasıdır. Dolayısıyla kusur
failin irade oluşumunun kınanabilirliği anlamına gelmektedir.
5. Kast
ve taksir birer kusurluluk şekli midir?
Cevap: Kusur, fail ile fiili arasındaki manevi bir bağı ifade
etmemektedir. Diğer bir deyişle kusur, failin tipikliği gerçekleştirdiğini
bilmesi değildir. Kusur, failin haksızlık teşkil eden fiili hakkındaki değer
yargısını ifade etmektedir. Bu nedenle kusur, haksızlığın gerçekleştiriliş
biçi- mi olan kast ve taksirden farklıdır. Kast ve taksir, fiilin ifade ettiği
haksızlığın bir unsurudur.
6. Haksızlığın
esasını ve kusurun esasını oluşturanlar nelerdir?
Cevap: Hareketin ve neticenin ifade ettiği
değersizlik haksızlığın esasını, zihniyetin değersizliği ise kusurun esasını
oluşturur. Fail hakkındaki kusur yargısı, işlemiş olduğu fiilin veya böyle bir
fiilin meydana getirdiği neticenin değersizliğine
bağlı olarak
gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla temelinde haksızlık yargısı bulunmayan bir
kusur yargısından söz edilemez. Bu nedenle, ceza hukukunda
cezalandırılabilirliğin esasını oluşturan kusur, sürdürülen yaşantı itibariyle
söz konusu olan kusur değil somut bir fiille bağlantılı olan kusurdur.
7. Kusursuz
ceza olmaz ilkesi ne anlama gelmektedir?
Cevap: Ceza sorumluluğu için failin işlemiş olduğu
fiilden dolayı kusurlu sayılabilmesi şarttır. Kusursuz ceza olmaz ilkesi, ceza
hukukunun temel ilkelerindedir (AY m. 38). Cezanın aksine failin toplum
bakımından arz ettiği tehlike göz önünde bulundurularak uygulanacak olan
güvenlik tedbiri niteliğindeki kimi diğer ceza hukuku yaptırımlarının
uygulanabilirliği kusura bağlı değildir.
8. Kusur
ve ceza arasındaki ölçüt ilişkisi nedir?
Cevap: Ayrıca somut olayda hükmedilen ceza
da kusur oranında olmalıdır. Ceza kusurun ölçüsünü aşamaz (m.
61/1-
f).
KUSURUN
UNSURLARI
9. Kusur
yeteneği genel anlamda nasıl açıklanabilir? Cevap: Bir kimsenin
işlediği fiilden dolayı
kınanabilmesi, yani kusurlu olduğundan söz edilebilmesi için öncelikle bu
kişinin fiili işlediği sırada kusur yeteneğine sahip olması gerekmektedir.
TCK’da kusur yeteneğine ilişkin bir tanım yoktur. Ancak TCK’nın yaş küçüklüğünü
ve akıl hastalığını düzenleyen 31. ve 32. maddelerini göz önünde bulundurarak
kusur yeteneğine ilişkin bir tanım yapmak mümkündür. Buna göre kusur yeteneği, kişinin işlediği
fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama (algılama yeteneği) ve
davranışlarını bu doğrultuda yönlendirme (irade yeteneği) kabiliyetidir.
10. Kusurun
unsurlarından biri olan algılama yeteneği nasıl açıklanabilir?
Cevap: Algılama yeteneği, insanın kendi
varlığının bilincinde olarak çevresindeki olguları gözlemleyebilme kabiliyetini
ifade eder. Algılama yeteneği, insanın zihnî gelişiminin yanı sıra içinde
bulunduğu sosyal ve kültürel çevrenin şartlarına bağlı olarak gelişmektedir.
İnsan, çevresindeki olaylara ilişkin gözlemlerinden sonuç
çıkarırken, yükümlülüklerinin ve bunlara
aykırı davranması hâlinde
sorumlu tutulacağının bilinciyle hareket etmelidir (haksızlık bilinci). Böyle
bir bilince sahip olmasına rağmen kişinin hukukun gereklerine aykırı
davranması, onun hakkındaki kınama yargısının temelini oluşturmaktadır. Kişi, tercihini,
haksızlık teşkil ettiğini bildiği hukukun icaplarına aykırı olan fiili
işlemekten yana kullanmış olmalıdır.
11. Haksızlık
bilinci nedir?
Cevap: Haksızlık bilinci, kişinin işlemiş
olduğu fiilin suç olduğunu bilmesini
değil, fiilinin hukuken tasvip edilmeyen bir davranış olduğunu
bilmesini ifade eder. Failin somut olarak hangi hükmü ihlal ettiğini bilmesi
gerekli değildir. Hukuk düzeninin korumasına mazhar olmuş bir değeri ihlal
ettiği öngörüsü yeterlidir. Haksızlık bilinci hususundaki değerlendirme ruhen
sağlıklı ortalama bir kişi dikkate alınarak yapılır. Ruhen sağlıklı ortalama
bir kişinin de kural olarak algılama yeteneğine sahip olduğu kabul edilir.
12. Kusurun
unsurlarından biri olan irade yeteneği nasıl açıklanabilir?
Cevap: Kişinin işlemiş olduğu fiilden dolayı kusurlu sayılabilmesi
için algılama yeteneğine sahip olması yeterli değildir. Ayrıca bu kişinin somut
olayda davranışlarını hukukun gereklerine göre yönlendirebilme yeteneğine de
sahip olması gerekir.
13. İrade
ve fiil arasındaki ilişki nasıl açıklanabilir?
Cevap: Ceza hukukunda, yönlendirici iradenin ürünü olan, belli bir
amaca yönelen (ereksel/ gai) ve dış dünyada meydana gelen insan davranışlarına
fiil denilmektedir. İrade ürünü olmak fiilin bir vasfı olarak karşımıza
çıkmaktadır. Fiilin varlığından söz edilebilmesi için gerekli olan bu irade,
değerden yoksundur. İradenin oluşum sürecindeki ilk aşamada, belli bir
davranışa ilişkin plan, bu davranışa ilişkin önceden tasarlanan nedensellik
serisi hakkındaki bilgi bulunmaktadır. Bundan sonraki aşamada kişi, davranış
normlarına rağmen, planladığı bu davranışının bir değerlendirmesini
yapmaktadır. Bu değerlendirme sonucunda hareketinin davranış normlarına aykırı
olduğunu bilmesine, bunun bilincinde olmasına rağmen tercihini fiili işlemekten
yana kullanan kişinin iradesi, kusurluluk yönünden değer ifade etmektedir.
Kusurun unsurunu oluşturan irade, davranış normlarının anlam içeriğinin
bilinmesini, bunların bilincinde olunmasını gerektirmektedir.
KUSURLULUĞU
ETKİLEYEN HALLER
14. Kusurluluğu
etkileyen haller ile açıklanmak istenen nedir?
Cevap: Kusurluluğu etkileyen hâllerden maksat, algılama yeteneğini
ortadan kaldıran ve irade yeteneğini önemli ölçüde etkileyen hâllerden birinin
gerçekleşmesi demektir. Kusur yeteneğinin bu iki unsurundan biri üzerinde etki
gösteren ve varlıkları hâlinde failin kusurluluğunu ortadan kalktığının veya
azaldığının kabulünü sonuçlayan nedenlere, kusurluluğu etkileyen hâller
denilmektedir.
15. Kusurluluğu
etkileyen haller genel olarak kaç gruba ayrılabilir ve kusurluluğun kalkması
üzerindeki etkileri nasıldır?
Cevap: Kusurluluğu etkileyen hâllerden bir
kısmı algılama, diğer bir kısmı ise irade yeteneği üzerinde etkilidir. Bu
hâllerden bir kısmı kusuru tamamen bertaraf ederken, diğer bir kısmı ise
kusurluluğu tamamen kaldırmamakta, sadece azaltmaktadır. Dolayısıyla kusurun
tamamıyla kalkmayıp azaldığı hâllerde, kusurla orantılı ceza prensibi gereğince
faile daha az ceza verilmesi gerekmektedir.
16. Kusurluluğu
etkileyen hallerden olan yaş küçüklüğü nasıl tanımlanabilir?
Cevap: İnsanın, davranışının, toplumdaki
değer yargılarına uygun olup olmadığını anlayabilme ve bu doğrultuda
davranışlarını yönlendirebilme yeteneği, onun fiziki gelişimine paralel bir
şekilde ortaya çıkmaktadır. Zira yaşı küçük kimseler, yetişkin bir insan
gibi doğruyu yanlıştan, haklıyı
haksızdan, iyiyi kötüden ayırt edebilme yeteneğine sahip değildirler. Gerçekten
kişinin fiziki gelişimiyle birlikte onun toplumun değer yargılarını anlama
yeteneği de gelişmektedir. Bu bakımdan kusur yeteneği ile yaş arasında sıkı bir
bağ bulunmaktadır.
17. Yaşın
kusur yeteneği üzerindeki etkisi Türk Ceza Kanununda nasıl tanımlanmaktadır?
Cevap: TCK’nın 6. maddesinin 1. fıkrasına göre, ceza kanunlarının
uygulanmasında “çocuk” yaşta ergin olsa bile, onsekiz yaşını doldurmamış
kişiyi” ifade eder. Yaş küçüklüğünün kusur yeteneği üzerine etkisi TCK’nın 31.
maddesinde çocuklar üç gruba ayrılarak ve her yaş kategorisi kusur yönünden
ayrı bir sistem öngörülerek dü- zenlenmiştir. Yaşın kusur yeteneği üzerindeki
etkisi onsekiz yaşın tamamlanmasına kadar kabul edilmiştir. Bu yaştan sonra,
yaşın ceza sorumluluğu üzerinde bir etkisi yoktur. Yaşlılığın ceza sorumluluğu
üzerindeki etkisi, akıl hastalığına ilişkin kurallar çerçevesinde
değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
18. Birinci
grup yaş küçüklerinin işlediği suçlar hakkında TCK’nın 31. maddesindeki
düzenleme nasıldır? Cevap: Bu yaş grubundaki çocuklar hakkında
soruşturma yapılabilir ise de kovuşturma (yargılama) yapılamaz. Ancak
soruşturma bazı özelliklere sahiptir. Bu çocuklar hakkındaki soruşturma, çocuk
bürosunda görevli Cumhuriyet savcısı tarafından bizzat yürütülür (ÇKK m. 15/1)
Cumhuriyet savcısı soruşturma sırasında gerekli gördüğünde çocuk hakkında
koruyucu ve destekleyici tedbirlerin uygulanmasını çocuk hâkiminden isteyebilir
(ÇKK 15/3) Ayrıca savcının bu çocuklar hakkında kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına karar vermesi, onun çocuklar hakkında tedbir kararı verilmesini
istemesine engel değildir. Bu yaş grubuna giren çocuklar hakkında işlediği
suçtan dolayı, yakalama, gözaltına alma, tutuklama gibi koruma tedbirlerine
başvurulamaz.
19. İkinci
grup yaş küçüklerinin işlediği suçlar ile ilgili olarak nasıl bir süreç
işlemektedir?
Cevap: Yaş küçüklüğünün ikinci grubunu
fiili işlediği sırada on iki yaşını tamamlamış ve fakat on beş yaşını
doldurmamış çocuklar oluşturmaktadır. Bu yaş kategorisindeki bir çocuk suç
işlediğinde hakkında soruşturma yürütülecek ve dava açılacaktır. Kovuşturma
aşamasında hâkim, karar vermeden önce bu çocuğun kusur yeteneğinin bulunup
bulunmadığını değerlendirecektir. Ancak hâkim, bu kararı vermeden önce
görevlendireceği bir bilirkişinin araştırmasından yararlanabilir. Bilirkişi
çocuğun içinde bulunduğu aile ortamı, sosyal çevre koşulları, gördüğü eğitim,
fiziksel ve ruhsal gelişimi hakkında rapor hazırlar. Hâkim bu yaş grubundaki
çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir ederken, görevlendirdiği
bilirkişinin hazırlamış olduğu bu rapordaki tespit ve değerlendirmeleri göz
önünde bulundurur.
20. İkinci
grup yaş küçükleri hakkında Çocuk Mahkemesi hangi kararları verebilir?
Cevap: Kusur yeteneği ile ilgili
değerlendirmenin sonucuna göre Çocuk Mahkemesi iki şekilde karar verebilir:
Şayet çocuğun işlediği fiille ilgili olarak kusur yeteneğinin bulunmadığı, yani
işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamadığı veya davranışlarını
yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmediği kanaatine varırsa, çocuk hakkında
cezaya hükmolunmaz Buna karşılık, mahkeme, yaptığı değerlendirme sonucunda bu
yaş kategorisindeki çocuğun işlediği fiille ilgili olarak kusur yeteneğinin
bulunduğu kanaatine varırsa, hakkında cezaya hükmedecektir. Ancak bu ceza
miktarında, 31. maddenin 2. fıkrasında belirtilen miktar ve oranlarda indirim
yapılacaktır. Bu yaş grubundaki çocukların işlediği fiili algılama ve bu fiille
ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği varsa, bunlar hakkında
yalnızca cezada indirime gidilmekte, tedbir öngörülmemektedir.
21. Üçüncü
grup yaş küçüklerinin suç işlemesi durumunda nasıl bir süreç izlenmektedir?
Cevap: Yaş küçüklüğü bakımından üçüncü
dönemi, fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş ve fakat on sekiz yaşını
doldurmamış çocuklar oluşturmaktadır (m. 31/3). Bu gruptaki çocuklar, normal
şartlarda işledikleri fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu doğrultuda
davranışlarını yönlendirme yeteneğine sahiptirler. Dolayısıyla bu gruptaki
çocukların kusur yeteneğine sahip olup olmadıkları araştırılmaz. Maddenin
gerekçesine göre, bu yaş grubundaki gençlerin işledikleri suçlar bağlamında
irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak kabul edilmiştir.
22. Kusurluluğu
etkileyen hallerden akıl hastalığı nasıl tanımlanmaktadır?
Cevap: Akıl hastalığı nedeniyle işlediği
fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak
davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza
verilmez. Kusur yeteneği üzerinde bu derecede etki doğuran akıl hastalığının
kişinin kusurunu tamamen ortadan kaldıracağı kabul edilmiştir. Mahkeme bu
kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmedecektir.
23. Sebebinde
Serbest Hareket Kuramı (Actio Libera in Causa) nedir bir örnekle açıklayınız?
Cevap: Alic kuramı, failin önce kendi
kusurlu davranışıyla kusur yeteneğini ortadan kaldırması ve daha sonra bu
durumda iken suç işlemesi olaylarıyla ilgilidir. Örneğin cesaretlenmek için
alkol alıp kusur yeteneği ortadan kalktıktan sonra silahıyla ateş ederek
hasmını öldüren fail, esasen hasmını öldürdüğü anda kusur yeteneği olmadığı
için cezalandırılmaması gerekirken alic kuramı sayesinde cezalandırılmaktadır
(m. 34/2).
24. Kusur
yeteneğini ortadan kaldıran geçici bir nedenin varlığının kabulü nelere
bağlıdır? Cevap: İki şarta bağlıdır. Bunlar;
• Nedenin meydana gelmesinde failin
kastının veya taksirinin bulunmamasıdır
• Nedenin failin işlediği fiilin
hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğini ortadan kaldırmış olması veya
davranışlarını hukukun gereklerine göre yönlendirme yeteneğini önemli ölçüde
etkilemiş olması gerekmektedir
25. Alkol
veya uyuşturucu etkisinde olma durumunun kusur yeteneğini etkilemesi nasıl
tanımlanmaktadır?
Cevap: Alkol veya uyuşturucu maddeler de kişinin algılama ve irade
yeteneğini etkilemektedir. Nitekim TCK, alkol veya uyuşturucu madde kullanmanın
kusur yeteneğine etkisini düzenlenmiştir. TCK’nın 34. maddesinin 1. ve 2.
fıkraları birlikte değerlendirildiğinde, alkol ve uyuşturucu madde etkisinde
olmanın kusur yeteneği üzerindeki etkisinin belirlenmesinde bu maddelerin
alınışındaki duruma göre ikili bir ayrımın yapıldığı görülmektedir. Bunlardan
ilki alkol veya uyuşturucu maddenin irade dışı (istemeyerek) alınmasıdır.
Diğeri ise bu maddelerin iradi olarak (isteyerek) alınmasıdır.
26. Hukuka
aykırı ve fakat bağlayıcı bir emrin yerine getirlmesi nasıl tanımlanmaktadır?
Cevap: TCK’nın 24. maddesinin 2, 3 ve 4.
fıkralarında, kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olarak hukuka aykırı ve
fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi düzenlenmiştir. Devletin üstlendiği
kamusal hizmetlerin yürütülmesi, kamu görevlileri arasında belli bir hiyerarşik
yapılanmayı gerektirmektedir. Emir verme temeline dayanan hiyerarşik yapı
içinde yer alan şahıslardan bazıları amir, bazıları da memur konumundadır.
Hiyerarşi gereği ast, üstün emrine itaate mecburdur ve üstün emirleri
değiştirilmeden ve geciktirilmeden ast tarafından yerine getirilmelidir.
27. Kusurluluğu
etkileyen hallerden olan zorunluluk nasıl tanımlanmaktadır?
Cevap: Kusurluluğu etkileyen hâllerden bir
diğeri de zorunluluk hâlidir. Zorunluluk hâli TCK’nın “Gerek kendisine gerek
başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle
korunmak olanağı bulun- mayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya
başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve
kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı
faile ceza verilmez.”
28. Tehlikeye
ilişkin zorunluluk hali şartları nelerdir?
Cevap:
• Zorunluluk hali bir tehlikenin
mevcut olduğu hâller bakımından tartışılabilecek bir konuyu
oluşturmaktadır.
• Tehlike ağır ve muhakkak olmalıdır.
• Tehlike kişinin gerek kendisine
gerek başkasına ait bir hakka yönelik olmalıdır.
•
Tehlikeye
bilerek sebebiyet verilmemiş olmalıdır.
29. Meşru
savunmada saldırı ile savunma arasındaki ilişki ne düzeydedir?
Cevap: Hukuka uygunluk nedenlerinden meşru
savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması (m. 27/2)
kusurluluğu etkileyen bir hal olarak kabul edilmiştir (CMK m. 223/3- c). Daha
önce belirtildiği üzere meşru savunma hâlinde fiilin hukuka uygun sayılabilmesi
için saldırı ile savunmanın orantılı olması gerekmektedir. Bu orantıda sınırın
aşıldığı hâllerde, aşkın kısmın oluşturduğu fiil bakımından artık hukuka
uygunluktan söz edilememektedir.
30. Meşru
savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması durumunu bir
örnekle açıklayınız.
Cevap: Failin saldırıyı bir yumrukla
savuşturmasının mümkün olduğu bir olayda, olayın gerçekleştiriliş biçiminden
kaynaklanan korkuyla silahına sarılması ve ateş etmesi konuya örnek olarak
gösterilebilir.
31. Cebir
ve tehdit bu konu kapsamında
nasıl açıklanmaktadır?
Cevap: Cebir ve tehdit, kişinin irade yeteneğini
etkileyen hâllerden bir diğerini oluşturmaktadır. Nitekim TCK’nın 28. maddesine
göre; karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı bir cebrin veya ağır ve muhakkak
bir tehdidin etkisi altında suç teşkil eden bir fiili işleyen kişi, hür bir
iradeyle hareket etmiş olmayacağından kusurlu sayılmaz ve cezalandırılamaz. Bu
gibi hâllerde cebir ve tehdidi kullanarak başkasına suç işleten kişi, işlenen
bu suç nedeniyle fail olarak (dolaylı fail) sorumlu tutulur.
32. Failin
kusurluluğunun ortadan kalkması için cebir veya tehditte bir ölçüt var mıdır?
Cevap: Cebir veya tehdidin etkisi altında işlediği suçtan dolayı
kişinin kusursuz sayılabilmesi için maruz kaldığı bu cebir veya tehdidin belli
bir ağırlığa ulaşması gerekir. Dolayısıyla her türlü cebir veya tehdidin failin
kusurluluğunu kaldıracağı söylenemez. Nitekim Kanun’da cebrin karşı
konulamayacak veya kurtulunamayacak nitelikte olması aranmıştır. Tehdidin ise
muhakkak ve ağır olması gerekir. Ortada karşı konulamayacak veya
kurtulunamayacak bir cebir veya muhakkak ve ağır bir tehdit yoksa suç teşkil
eden fiili işleyen kişinin kusur- luluğunun kalktığından söz etmek mümkün
değildir.
33. Haksız
tahrik ne anlama gelmektedir? Cevap: Haksız tahrik, kişinin haksız bir
fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisinde
kalarak bir suç işlemesidir (m.29). Haksız tahrik, doğurmuş olduğu etki
nedeniyle kişilerin davranışlarını hukukun icaplarına
göre yönlendirme yeteneğini
etkilemektedir.
34. Haksız
tahrikin şartları nelerdir?
Cevap: Haksız tahrikin varlığı şu üç
koşulun gerçekleşmesine bağlıdır:
• Haksız bir fiilin varlığı,
• Bu fiilin failde hiddet veya
şiddetli elem meydana getirmiş olması
• Suçun bu hiddet veya şiddetli elemin
etkisi altında işlenmiş olması.
35. Haksız
tahrikin sonuçları nelerdir?
Cevap: Haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya elemin etkisi
altında suç işleyen kişinin cezasında indirim yapılacaktır. İndirim oranının
belirlenmesinde, failin durumu, yaşadığı sosyal çevre, olayın oluş şekli,
haksız fiilin niteliği, failde meydana getirdiği ruhsal durum ve tahrik eden
ile failin davranışları göz önünde bulundurulacaktır.
36. Kusurluluğu
kaldıran veya azaltan nedenlerin maddi şartlarında hata ne anlama gelmektedir?
Cevap: Kusurluluğu ortadan kaldıran veya
azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya
düşen kişi, bu hatasından yararlanacaktır. Bu ihtimalde kişi, kusurluluğu
ortadan kaldıran veya azaltan nedenlerden birinin şartları somut olayda
gerçekleşmediği hâlde, şartların gerçekleştiği konusunda yanılgıya düşmektedir.
Şayet bu yanılgı kaçınılmaz ise fail bu hatasından yararlanacak ve
cezalandırılmayacaktır.
37. Yasak
hatası (haksızlık yanılgısı) ne anlama
gelmektedir?
Cevap: Haksızlık yanılgısına ilişkin
düzenleme TCK’nın 30. maddesinin 4. fıkrasında yer almaktadır. Buna göre;
“İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen
kişi, cezalandırılamaz”. Haksızlık yanılgısı, kişinin işlediği fiilin haksızlık
teşkil ettiğini bilmemesidir.
CEZALANDIRILABİLİRLİĞİN
DİĞER ŞARTLARI
38. Objektif
cezalandırılabilme şartları nasıl
tanımlanabilir?
Cevap: Objektif cezalandırılabilme
şartları, suçun yapısında haksızlığın ve kusurluluğun dışında kalan ve failin
cezalandırılabilmesi için gerekli olan koşullardır. Bu şarta yapısında yer
veren suçlarda işlenen fiil haksızlık oluşturmakla birlikte objektif
nitelikteki bu şartlar gerçekleşmedikçe kişiye ceza verilememektedir. Bu
nedenle, objektif cezalandırılabilme şartları cezalandırabilirliğin alanını
daraltan bir işlev görmektedirler.
39. Şahsi
cezasızlık sebepleri nasıl tanımlanabilir?
Cevap: Şahsi cezasızlık sebepleri, suçun
işlenmesi anında var olan ve failin cezalandırılmasına engel olan şahsa bağlı
sebeplerdir. Örneğin TCK’nın 167. maddesinde mal varlığına karşı suçların belli
akrabalar arasında işlenmesi şahsi cezasızlık sebebi olarak kabul
edilmiştir.
40. Şahsi
cezasızlık sebeplerine örnekler veriniz.
Şahsi
cezasızlık sebeplerine Cumhurbaşkanının görevine ilişkin suçlardan
sorumsuzluğunu (AY m. 105/1,2) ve milletvekillerinin yasama sorumsuzluğunu (AY
m. 83/1) da örnek olarak gösterebiliriz.
0 yorum: